Bioelektrik yükü
İnsandaki tam dokular ve hücreler elektrikle yüklüdür. Hakikatinde tıpkı bir alkali bataryanın çalışmasına eş. Alkali bataryanın artı ve eksi kutbu gibi, hücrenin de bir çekirdeği …
İnsandaki tam dokular ve hücreler elektrikle yüklüdür. Hakikatinde tıpkı bir alkali bataryanın çalışmasına eş. Alkali bataryanın artı ve eksi kutbu gibi, hücrenin de bir çekirdeği nükleus ve sitoplazması vardır. Tabiatın balansına uygun olarak, hücrenin çekirdek ve stoplazması da kendi karşıtını sürükler. Çekirdek pozitif, stoplazma ise olumsuz “kutuptur. Karşı yük kendi alanında bir araya geldiğinde, hücre içindeki enerji akımı için potansiyel çoğalır. Hücre içindeki enerji potansiyeli ne kadar çok olursa, hücre de o kadar sağlıklı olur.
İnsan hücresi de alkali batarya gibi kendi karşıt yükünü yaratma kimyasından katlanır: Bazı mineraller olumsuz alkali, kimileri de pozitif asit yüklüdür. İnsan vücudunda, bu mineraller enerji yapımı karbonhidratların yakılması müddetsince özgür kalırlar. Bu esnada ayrıca hafif asidik atıklarüretilir. Sağlıklı hücrelerin çekirdeğinde ve stoplazmasında yeterli ölçüde, ayrı ayrı olumsuz ve pozitif yük rezervi bulunur. Canlı gıdalarla beslenme, hücresel enerjiyi yüksek yakalamak için zorunlu olan biyoaktif alkali ve asit elementlerinin seviyesini yüksek meblağken, hücredeki asitli atıkları düşük seviyede meblağ.
Hücrenin çekirdeğindeki biyoaktif asit ölçüyü gerilediğinde, hücre sağlıksız bir gidişata düşer. Daha ehemmiyetlisi, stoplazmada yeterli ölçüde uygun biyoaktif alkali rezervi yoksa, ama buna karşın muhtelif kaynaklardan yığılmış fazla ölçüde asitli atık madde birikmişse, bu da hücreyi sağlıksız gidişata getirir. Netice olarak, çekirdek ve stoplazma arasındaki yük ve hücresel enerji kaynakları eksilir, bu da meta-bolik asidin birikmesini basitleştirir. Hücresel enerjinin eksilması, fiziksel rahatsızlıklarla sonuçlanan bir dizi negatifliğa davetiye çıkarır. Nasıl mı?
Elektriksel alanların dayanıklılığı ve eforu, hücrenin eforunü gösterir. İnsan vücudunda, hücrelerdeki ve hücreler arasındaki düzgün elektrik yükü, kendini zehirli maddelerden kurtarmaya ve işine yarayan yiyecek ve oksijenli malzemeleri almaya etraf hazırlar. Bu süreç, sıhhatin ve uzun yaşamın anahtarıdır. Stoplazmadaki kimyevi etraf asidik civara döndüğünde ve potansiyel enerji, hücredeki bu hayat verici ve akdikeni işlevi destekleyecek eşiğin altına düştüğünde hücreler can verir.
Hücredeki elektriksel potansiyelin düşmesi, hastalığa giden yoldaki ilk adımdır. Bu, laboratuvara gitmeden evvel gerçekleşir ve tanı koymak için yapılan testler, vücutta yolunda gitmeyen tek bir şey bile bulamaz.
Canlı gıdalarla beslenmenin biyoelektiriksel bereketlerinın mucidi, Viyana Üniversitesi Birinci Tıp Muayenehaneyi’nin başdoktoru olan Profesör Hans Eppinger’dir. Canlı gıdalarla beslenmenin, doku hücreleri ve kılcal damar hücreleri arasındaki elektriksel potansiyeli artırarak hücrenin seçme ka-pasitini artırdığını bulmuştur. Dr. Eppinger, canlı yiyeceklerin hücre içi ve hücre dışı zehirli madde boşaltımı ve yiyecek emilimini ehemmiyetli derecede artırdığını belirtmiştir. Dr. Eppinger ve birkaç meslektaşı, elektriksel potaniyel zayıfladığında ve hücresel yozlaşma başladığında, dokulardaki mikroelekt-riksel potansiyeli yenileyebilen tek şeyin canlı yiyecekler olduğunu bulmuşlardır.
Güneş ışınları ile yüksek elektron yükü canlı yiyeceklere iletilir, böylece elektrikle yüklenen canlı yiyecekleri yiyerek güneşin elektronlarını alırız. Güneş enerjisi ile yoğunlaşan yiyecekler, beden hücrelerine fayda sağlamak üzere beslenirler. Bu alandaki analistler, bu yoğunlaşmış elektrik enerjisinin, elektron alışverişinde bulunan ve sistemimizde hareketsiz duran molekülleri harekete geçirdiğine inanmaktadırlar. Bu surattan canlı besinlerdeki yüksek elektrik potansiyeli, iyileşme eforu açısından son derece ehemmiyetli bir etmendir.
Kaliforniya’daki Biyoenerji Bilimleri Müesseseyi hekimi Valerie V. Hunt, hücrelerin biyoenerjisi ile alakalı bulduklarını, Kirlian resim tekniği ile dikkatli bir biçimde belgelemiştir. Bu ultraviyole film tekniği, rastgele bir yaşam formundaki elektriksel eforu sarih bir biçimde ortaya koyar. Canlı renklerde ortaya çıkan değişmiş elektro ışıma alanlarının canlı gıdayı sarmaladığını Biçim 2 – 4′e bakınız, ancak abur – cubur gıdalarda elektriksel yaşamın olmadığım gözler önüne serer.
Buğdayı ele alalım. Elektrik yükünün olması ya da elektriksel açıdan ölü olması, buğdayın nasıl hazırlandığına bağlı olarak değişir. Filizlendirilerek yendiğinde, öğütülerek “pişmemiş” ekmek yapıldığında ya da bir tepsinin üzerinde ot olarak yetiştirlidiğinde buğdaya canlı yiyecek gözüyle bakabilirsiniz. Buğday bu formlardayken elektrik yükünü ve oksijen içeriğini korur. Buğday bu biçimde harcandığında, yiyecek ve insan hücreleri arasında reelleşecek olan elektrik çekiminin ve benimsemenin olağan biyoaktif döngüsü sağlanmış olur.
Elektrik yükü ile vücuda giren canlı yiyecekler için insan hücreleri oldukça çekicidir. Bu da gıdalardaki yiyeceklerin emilimini basitleştirir.
Aynı ölçüde buğdayı öğütüp, pişirip ekmek yaptığınızda elektriksel yükünü yok etmiş olursunuz. Bu biçimde vücuda giren buğday, yaşamak için oksijen ve enzime ihtiyacı olan hücreler için pek çekici değildir ve yiyecek olarak emilemeyecek kadar uygunsuzdur. Vücutta hürce gezinen bu maddeler, hücreleri tıkayan tortular olarak kalırlar. Böylece ne yiyecek olarak hücrenin işine verimler ne de zehirli maddeleri yok edebilirler. Beden, seneler boyu bu negatif şartlara karşı koymak için çaba edecektir. Ancak zaman dolduğunda savaşı kaybedeceği ve hasta gidişata düşeceği garantidir.
Günümüz bilimi, vücudun ihtiyarlaması ve vefatına dair bir karara varmış değildir. Elektrik yükü tükenmiş mikroskobik hücrelerimiz bütün olarak araştırıldığında bu sualin cevabı verilebilir. Beden hücrelerinin elektrik yükünü yenileyebilen tek şeyin canlı yiyecekler olduğunu da o zaman anlayacağız. Zira vücudu genç kılan tek şey canlı yiyeceklerdir.