Balıkla ilgili bulgular

05.10.2023
247
Balıkla ilgili bulgular

Bazı çalışmaların gösterdiğine göre, kalp krizi riskini azal­tan omega-3 yağı (gerekli bir yağ asidi) balıkta bulunur. Ba­şından beri bunun sahte araştırmalara dayandığına inanırım. Bu çalışmaların …

Bazı çalışmaların gösterdiğine göre, kalp krizi riskini azal­tan omega-3 yağı (gerekli bir yağ asidi) balıkta bulunur. Ba­şından beri bunun sahte araştırmalara dayandığına inanırım. Bu çalışmaların politikası, özü almdıktan sonra atılan balık yağının kullanımını en düşük maliyetle sağlayabilmenin yol­larını arayan ilaç şirketleri tarafından desteklenmelerine da­yanıyor.

Şimdi bilimsel bir tartışmanın patlak vereceği kesin. 1995′te Harvard Halk Sağlığı Okulu’nun, New England Jour­nal of Medicine’de yayınladığı bir çalışmaya göre, çok balık yemek daha sağlıklı bir kalbe sahip olmak sonucunu doğur­muyor.5 Bu benim için sürpriz olmadı. Dünyada en yüksek orandaki kemik erimesine, bol miktarda yedikleri yağlı balık­lar yüzünden Eskimo kadınlarında rastlandığını biz zaten bi­liyorduk. Bu beslenme şekli kesinlikle kalp krizi riskini azaltmıyor.

Omega-3 tartışmalarını bir yana bırakırsak, kirlettiğimiz sularda kurulan balık çiftliklerinin ve ticari balıkçılığın yarat­tığı problem, balığı beslenme alışkanlıklarımızdan çıkarma­mız için yeterli bir neden. Çeşitli bakteriler, virüsler, parazit­ler ve toksinler balıklara ve onları yiyen insanlara ciddi za­rarlar verirler. Bazıları güçsüz düşürücü, hatta öldürücü ola­bilir. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nin değerlen­dirmelerine göre, Amerikalılar her yıl balığın neden olduğu 325.000 çeşit gıda kaynaklı hastalığa maruz kalıyorlar. Cigu-atera zehirlenmesi (balık tüketilmesi sonucu oluşan zehirlen­me), Amerika’da en sık rastlanan balık kaynaklı hastalıktır. Çünkü ciguatoksin renksiz ve kokusuz olduğu için, balığm bozulup bozulmadığını anlamak oldukça zordur. Scombroid zehirlenme ise belli başlı balıkların (daha çok ton balığı, pa­lamut, uskumru ve mahi mahi) yakalanması sırasında ve sonrasında düzgün koşullar yaratılmamasından kaynaklanır. Paralitik deniz ürünleri zehirlenmesi, toksin etkenleri barın­dıran midye, istiridye, tarak gibi kabuklu deniz hayvanları­nın neden olduğu bir zehirlenme türüdür.

Zehir ne tuzlama ve dondurma ile ne de kurutma ya da buharda, sadece fırın­da ve kızartarak pişirme metotlarıyla yok edilebilir. Salmo-nella*, hepatit A ve çeşitli bağırsak virüsleri de deniz ürünle­rinin neden olduğu hastalıklar arasındadır.
Deniz ürünlerine bakteri testi yapmak güvenlik için bir garanti olmaz, çünkü bakteriler kendilerini bu testlerde gös­termezler. Duke Universitesi’nden Dr. Kathy Kirkland ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nden Dr. Sharon McDonell, Amerikan Mikrobiyoloji Derneği’nin sponsor ol­duğu 1995′te düzenlenen bulaşıcı hastalıklar konferansmda, pişmiş istiridye üzerinde virüse rastladıklarım belirttiler. İsti­ridyenin tortu şeklindeki dışkısı, kusmaya ve insanlarda diğer bağırsak hastalıklarına neden olan virüsle kaplıydı. Bu virüsler, kabuklu deniz hayvanlarının yol açtığı hastalıklara neden oluyorlardı. Burada kabuklu deniz hayvanlarının bo­zulmuş olup olmadıklarını anlamanm bir yolu yok, kaç kişi­nin besin zehirlenmesinden rahatsız olduğu da bilinmiyor. Grip gibi kaynağını bilmediğimiz için, kaçınamadığımız has­talıklar grubuna girdiğini kabul ediyoruz.

Bu problemin kapsamını anlamak için ABC kanalı Canlı PrimeTime yapımcıları New York, Boston, Chicago ve Balti­more pazarlarından yaklaşık 23 kilogram balık satın aldılar. Bu balıkların temizlik-kirlilik durumları test edildi. Balıklar, insanın yiyebilmesi için belirlenen güvenlik sınırının %2(ysi oranında fazla bakteri içeriyordu. Yaklaşık yüzde 40 oranın­da, belirlenen sınırın çok üzerinde insan dışkısı içeriyordu.6 Dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan araştırmalarda da, besin zincirinde organoklor olarak bilinen bir çeşit kimyasaldan kaynaklanan zararlı bitki zehirine rastlandı. Daha çok da en­düstriyel ve tarımsal atıkların bulunduğu kirli sularda yaşa­yan balıklarda rastlandığı ileri sürüldü. Çevre Koruma Ajan­sı’ nın (EPA) 1992′de yayınlanan bir çalışmasına göre, 388 nis­peten temiz suda yüzde 98′den fazla oranda bulunan DDE, DDT’nin bozulmuş kimyasal halidir. DDT yirmi iki yıl önce yasaklanmıştır, ne var ki tabaklarımızdaki balıkta hâlâ kendi­ni göstermektedir. Bazı zararlı kimyasalların (örneğin PCB ve civanın) da %90 oranında bulunduğu görülmektedir.7 Bu inatçı toksinler sadece hayvanların dokularına girmekle kal­mazlar; aynı zamanda genişlerler, östrojen ve testosteron gibi doğal cinsellik hormonlarını bloke ederler. Bu, göğüs ve testis kanseri oranının neden bu kadar yüksek olduğunu açıklıyor, ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan “kimyasal dev­rim” den bu yana, erkeklerin sperm sayısının yüzde 50 oranın­da düşmesinin nedenini de açıklar sanırım. Michigan’daki VVayne State Üniversitesinden gelişim psikolojisi uzmanları Joseph ve Sandra Jacobson tarafından yürütülen çalışmalar farklı bir şeyi gösterdi: Düzenli olarak bozulmuş balık yiyen annelerden doğan bebekler, normalin altında kiloya ve küçük kafalara sahip oluyorlar. Büyüdüklerinde ise kısa süreli hafı­za kayıplarına ve dikkat dağınıklığına rastlanıyor. Balık, bakteriyel zehirlerin ve çevresel toksinlerin yanı sı­ra, kırmızı et ve kümes hayvanları gibi insan bedendeki da­marların tıkanmasına neden olan yağları da içerir. Her ne ka­dar azaltılsa da biliyoruz ki balık, diğer kaynaklardan daha çok amip ve parazit taşır.

* Somon balığının neden olduğu bir tür zehirlenme (Ç.N.)

BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.