Oksijen yoksunluğu
Biliyorsunuz ki oksijen yaşam için en gerekli şeydir. Ama yediklerimizin, hücrelerimize hayat veren oksijeni nasıl çaldığım, hastalıklara ve ölüme nasıl neden olduğunu belki de bilmiyorsunuz. …
Biliyorsunuz ki oksijen yaşam için en gerekli şeydir. Ama yediklerimizin, hücrelerimize hayat veren oksijeni nasıl çaldığım, hastalıklara ve ölüme nasıl neden olduğunu belki de bilmiyorsunuz. Bu hırsızlık düşünüldüğünde neyle beslenmeyi seçtiğimiz oldukça önemli bir konudur. Peki, hangi besinin bedene oksijen verip hangi besinin bedenden oksijen çaldığını nereden bilebiliriz?
Eğer fen bilgisi dersinde öğrendiğiniz fotosentez konusunu hatırlayacak olursanız, yeryüzünde ve karada yaşayan bütün bitkilerin, su ve karbondioksidi alıp atık madde olarak oksijen verdiğini hatırlarsınız. Bu yüzden bitkisel besinler, kendi klorofil içeriklerindeki moleküler yapılarında bulunan oksijenden meydana gelirler. Klorofil, bitkinin “kan”ıdır. Bitkiye belirleyici bir özellik kazandıran, yeşil veya mor rengi veren proteindir. Klorofil, hemoglobin (insan kamnda oksijeni taşıyan hücre) ile nerdeyse aynıdır. Bu besinleri hâlâ canlılarken yediğimizde neler olduğunu hiç düşündünüz mü? Bedenimizi, sağlıklı bir şekilde hayatta kalabilmemiz için gerekli olan oksijenle beslerler. Bedene oksijeni sadece ve sadece canlı besinler getirebilir.
Klorofilin yapısı hakkında bilinenler, yeni keşfedilmiş şeyler değildir. Yirminci yüzyılın başlarında farmakolojide klorofil, cephaneliğin en işe yarar silahı olarak benimsenmekteydi. Birçok doktor klorofili, ülser ve cilt hastalıklarında ağrı kesici ve nefes temizleyici olarak kullandı. Sonradan Temp-le Üniversitesi’nde deneysel patoloji bölümünün direktörü olan Dr. Benjamin Gurskin, American Journal of Surgery’de yayınlanan yazısında, klorofilin çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanımına binden fazla örnek gösterdi. Meslektaşlarının da tecrübeleri üzerine yazdığı makalede, “Gelişimin ya da tedavinin olmadığı tek bir vakanın olmaması son derece şaşırtıcı,” diyordu.7 1941′in sonlarında, Reader’s Digest, bir besin ve ilaç olarak klorofilin muazzam potansiyelini tartışan “Klori-filin Yeşil Mucizesi” (The Green Magic of Chlorophyll) adlı bir makale yayınladı.
1940 ortalarında, klorofilin ilaç olarak kullanımı en üst seviyedeydi. Ama ne yazık ki sıvı klorofil, güvenilmez bir şekle dönüştürülmüştü; çünkü klorofili şişelemek ve birkaç saatten fazla stoklamak doğru değildi.
Taze klorofilin fermente edilmesi ve bazı minerallerle bağlanmasıyla üretilmiş sentetik bir klorofil esansı doğru bir madde değildi. Ayrıca birçok yan etkisi vardı. Bir tedavi şekli olan klorofil, gözler önüne serilen çarpıcı etkilerine rağmen tıbbi profesyonelliğin gölgesinde kaldı. Klorofil ve diğer birçok doğal antiseptiğin yerine, hızlı hareket eden antibiyotikler ve kimyasal antiseptikler geçti.
Günümüzde, klorofilin önemi ve faydaları büyük çapta kavranmış durumdadır. Kandaki oksijeni artırmaya dayanan Hipokrat diyetinde klorofilin daha önemli fonksiyonları vardır. Yüksek yağ ve proteine dayalı beslenmede, oksijen miktarımız önemli ölçüde azalır. Dr. John Gainer, Ağustos 1971′de Science Nezvs’de yayınlanan makalesinde, kan plazmasındaki proteinin ölçülü bir şekilde artışı halinde dahi oksijen seviyesinin %60 civarında azalacağını belirtiyor.9 Ben de, kandaki yetersiz miktarda oksijenin, düşük enerji, tembel sindirim sistemi ve tembel metabolizmaya yol açtığını buldum. Bu belirgin işaretler, ciddi hastalıkların izlenebileceğini müjdelemiyor mu?
Yeterli oksijen deposundan yoksun olmak hastalıklara davetiye çıkarır. Aslında Fizyoloji ve İlaç Nobel Ödülü sahibi Dr. Otto VVarburg, The Cause And Prevention ofCancer adlı kitabında, kanserin en büyük nedeninin oksijen yoksunluğu olduğunu ve istikrarlı bir “hücrelere oksijen depolama” sistemi ile kanserin süresiz olarak önlenebileceğini yazıyor.
Madem oksijen sağlıklı bir yaşam için bu kadar önemli, öyleyse neden çoğumuz oksijen yoksunuyuz? Otomatik olarak alınan nefes, bedene her gün bir miktar oksijen sağlar. Ancak bizi derin nefes almaktan alıkoyan hava kirliliği ve hareketsiz yaşam tarzlarımız yüzünden çoğu insan sağlıklı bir yaşam için gereken oksijeni alamaz. Oksijen yoksunu yiyecekler de cabası. Hazır ve işlenmiş yiyecekler oksijen içermez. Doğrusu, oksijen içeren yiyecekler de pişirildiklerinde oksijenlerini kaybederler. Pişirildiğinde yemekte oluşan aro-ma, oksijen moleküllerinin yemeği terk ettiğinin fiziksel ifadesidir. Öte yandan, canlı besinlerle beslenme, bedene sürekli ve bereketli bir oksijen kaynağı sağlar.
Koyu-yeşil lifli sebzeler, brokoli, kereviz, lahana ve filiz içeren Hipokrat diyetinde, klorofil açısından zengin birçok yiyecek bulacaksınız. En azından, kök sebzelerden, tahıl ve meyvelerden de oksijen sağlayabilirsiniz.