Daha üstün bir gerçeğe davet

19.09.2023
319
Daha üstün bir gerçeğe davet

Her insanın içinde, hastalığın bulunmadığı, acı hissetmeyen, yaşlanmayan ve ölmeyen bir yer vardır. Bu yere gittiğinizde herkesin kabullendiği sınırlılıklar ortadan kalkarlar, bir olasılık gibi bile …

Her insanın içinde, hastalığın bulunmadığı, acı hissetmeyen, yaşlanmayan ve ölmeyen bir yer vardır. Bu yere gittiğinizde herkesin kabullendiği sınırlılıklar ortadan kalkarlar, bir olasılık gibi bile görülmezler.
Bu yerin ismi mükemmel sağlıktır. Bu yere gidişler çok kısa da olabilir, yıllarca da sürebilir. En kısa ziyaret bile çok derin değişikliklere yol açar. Orada bulunduğunuz sürece, sıradan yaşam için geçerli olan varsayımlar değişir ve yeni bir varoluşun, daha üstün ve daha ideal bir varoluşun olasılığı yeşermeye başlar. Bu kitap, bu yeni varoluşu araştırmak, onu yaşamlarına katmak ve sürekli bir hale getirmek isteyen kimseler için yazılmıştır.

Hastalıkların nedenleri çoğunlukla oldukça karmaşıktır; fakat şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, hasta olmanın gerekliliğini kimse kanıtlayamamıştır. Aslında durum tam tersidir. Her gün milyonlarca virüs, bakteri, alerji yapan madde ve mantarla karşı karşıya geliriz ama bunların sadece çok küçük bir yüzdesi hastalığa neden olur. Birçok doktorun gözlemlemiş olduğu gibi bazı hastaların nefes borusunda, öldürücü meningococcus bakterisi kümeler halinde oldukça zararsız bir yaşam sürer ve bunlar çok ender olarak, merkezi sinir sisteminin ciddi ve bazen ölümcül enfeksiyonu olan menenjit hastalığına neden olurlar. Böyle bir saldırıyı harekete geçiren nedir? Bunu kimse tam olarak bilmiyor, ama burada “barındıranın denetlemesi” adı verilen anlaşılmaz bir etkenin rol oynadığı görülüyor. Buna göre mikropları barındıran biz, bir şekilde kapıyı onlara açıyor ya da kapatıyoruz. Kapının yüzde 99.99 kapalı bulunması da, mükemmel sağlığa sandığımızdan çok daha yakın olduğumuzu gösterir.

A.B.D’de en önde gelen ölüm nedeni, kalp hastalığıdır. Bu hastalığa çoğunlukla, kalbe oksijen taşıyan koroner damarların pıhtılar tarafından tıkanması neden olur. Kolesterol ve diğer birikintiler bu damarları tıkamaya başlayınca, oksijen yetersizliği kalbin çalışmasını tehdit etmeğe başlar. Buna karşılık, kalp hastalığının izlediği yol kişiden kişiye değişir. Bir kimsede tek ve oldukça küçük bir pıhtı angina, ya, yani korener damar hastalığının belirtisi olan göğsü sıkıştıran ağrıya neden olurken diğer bir kimse, damarlarında kalbe oksijen akşını tıkayacak büyüklükte birkaç pıhtı bulunmasına karşın hiçbir şey hissetmeyebilir. Koroner damarları yüzde 85 tıkalı olduğu halde maraton koşularına katılanlar olduğu gibi, damarları tamamen temizken kalp krizinden ölenler de vardır. Bedenin, hastalığı uzaklaştırma yeteneği son derece esnektir.

Bedenin fiziksel bağışıklığına ek olarak hepimiz hastalığa duygusal olarak da karşı koyarız. Bu konuda yaşlı bir hastam şöyle demişti: «Psikoloji konusunda okuduklarımdan biliyorum ki uyumlu olan yetişkin kimselerin, hastalığı, yaşlılığı ve ölümü kabullenmeleri gerekir. Bir yere kadar bunu anlıyorum ama duygusal ve içgüdüsel olarak buna hiç inanmıyorum. Hasta olmak ve vücutça kötüye gitmek bana büyük bir hata gibi geliyor. Hep birinin çıkıp bu hatayı düzeltmesini beklemişimdir.”

Şimdi 70 yaşımda olan bu kadının beden ve zihin durumu çok iyidir. Gelecek ile ilgili bir soruma da şu cevabı vermişti: “Bunu delilik sayacaksınız ama, yaşlanmayacağımı ve ölmeyeceğimi düşünüyorum”. Bu acaba o kadar mantıksız mı? Kendilerini “hasta olamayacak kadar meşgul” gören kimseler normalin üzerinde sağlıklı olurlarken, hasta olmaktan fazlasıyla çekinenler ona yenik düşerler. Bir başka kimse de mükemmel sağlık fikrinin ona çok çekici geldiğini, çünkü bunun tıp alanındaki büyük sorunları çözecek tek yaratıcı çözüm olduğunu söylemişti. Elektronik konusunda çok başarılı bir yönetici olan bu kimse mükemmel sağlığı, firmaların yapısını değiştiren atlıma düşünüşe benzetmişti.

Atlıma düşünüş, problem çözmenin eşsiz bir şeklidir: bu düşünceye göre bir durumu iyileştirmek için önce, beklentiler herkesin inanabileceğinden çok daha yükseğe çıkartılır, sonra da bu beklentileri gerçekleştirmenin yolları aranır. Yukarıda bahsettiğim kimsenin dediğine göre: “İnsanlar eski bildikleri şekilde düşünür ve hareket ederlerse, fazla çalışmakla sadece yüzde 5-10 ilerleme gösterirler. Halbuki iki misli yada on misli ilerleme için hedef o kadar yüksek olmalı M, insanlar ‘bu kadar çok ilerleme istiyorsanız bu işi tamamen başka bir şekilde yapmalıyız’ demeliler”

Atılımcı düşünüş, ileri bilgisayar firmaları tarafından uygulanmaktadır. Örneğin, şimdiki model 48 ayda gerçekleştirilmişse, yeni modelin 24 ayda gerçekleştirilmesi planlanır. Üretim hataları yüzde 5′e düşürülmüşse, gelecekte “sıfır hatalı” üretim amaçlanır. Mükemmel sağlığın işlemesi de tamamen bu şekilde olur: Mükemmel sağlık da hatasızlığı amaç olarak alır ve bunu gerçekleştirmek için yollar arar. Bilgisayar dünyasında, hatalı bir makineyi onarmak, onu başından hatasız olarak üretmekten 8-10 misli daha masraflı olabilir. Bu nedenle “kaynaktan kaliteli” iş beklentisi, yani ilk seferinde hatasız iş yapmak, sadece” yeteri kadar” iyi iş yapmaktan daha kazançlıdır.

Bu kural üp için de geçerlidir, çünkü orada da hastalığı önlemek, onu tedavi etmekten hem insani hem de parasal açıdan daha ucuzdur. 1988 yılında yapılan bir araştırmaya göre Amerikalılar en çok felaket getiren hastalıklardan korkuyorlar. Bunun nedeni de çekilen ağrılar ve acılar değil, uzun süre hastanede kalmanın yüksek faturası ve gereken ameliyat ve ilaç Hatlarının pahalılığıdır. Bu insanları ölüm bile, ailelerini yoksul bırakmak kadar korkutmuyor. Açıkça görülüyor ki, “kaynaktan kalite” ye önem veren ve onu bireylerde geliştirebilen bir tıbbi yaklaşıma gereksinim vardır.

BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.