10 yıl içinde herkes ameliyat olacak
Türkiye’den bir grup hekim tıbbın karanlık suratına ışık yakalamak için harekete geçti ve tenkitlerini bir kitapta buluşturdu: Tıp Bu Değil. KÜRŞAD OĞUZ GAZETE HABERTURK- HT PAZAR Tıp …
Türkiye’den bir grup hekim tıbbın karanlık suratına ışık yakalamak için harekete geçti ve tenkitlerini bir kitapta buluşturdu: Tıp Bu Değil.
KÜRŞAD OĞUZ
GAZETE HABERTURK- HT PAZAR
Tıp çok mesafe kat etti. Cinsli hastalıklara cinsli ilaçlar bulundu, teşhis ve rehabilitasyonda devrimler oldu, çağdaş makineler çağdaş sağlık kurumularla birleşince mucizeler sıradan oldu… Bu madalyonun bir suratı; öteki suratındaysa çağdaş Batı tıbbına ciddi tenkitler var. İlaç işletmelerinin manipülasyonları ve pazarlamaları, gerçeğinde pek bir şeyin değişmediğini gösteren vahim sayılar, “insan” hekimlerin ve insan odaklı sağlık sisteminin ortadan kalkması ve dahası… Türkiye’den bir grup tıp insanı bu tenkitlerini bir kitapta buluşturdu: Tıp Bu Değil İthaki Yayınları.
Editörlüğünü Çocuk Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu’nun yaptığı kitapta Prof. Dr. Ahmet Özdoğan gibi KBB’ciler, Prof. Dr. Tebessümür Heper gibi kardiyologlar, Prof. Dr. Ahmet Aydın gibi beslenme ve metabolizma uzmanları, Uzman Dr. Kaan Arslanoğlu gibi psikiyatrların bugünün tıbbına ve hekimlerine tenkitleri yer alıyor. Bu bir ilk kitap ve devamı gelecek. Bu yazıdaysa kitaptaki sansasyonel tespit ve sayılarla birlikte editör İlknur Arslanoğlu ile yaptığımız kısa sohbeti okuyacaksınız.
‘SİSTEM HEKİMLERİ YOK EDİYOR’
Tıp Bu Değil, bir hareket mi? Ne kadar genişleyecek ve içinde kimler yer alacak?
Bunun bir hareket olması fikri başından beri var. Ama bu, sıkı bağları olmayan, kitapta görüldüğü gibi elastik, geniş yelpazeli bir platform olabilir olsa olsa. Bunun bir liderlik meseleyi taşımasını da evhamla karşılarım.
Bu kitabın devamında neler gelecek?
Genişletilmiş yeni baskılar gelecek. Ayrıca tanıtım ve denetleme buluşmaları, sohbetler ufukta görünüyor. İlk defa burada söylediğim bir öngörüm var: Tıp fakültesi ders programlarının kitaptaki felsefeye uygun biçimde gözden geçirilmesi.
Bu hareketle kendi varlığınızı yok etmiyor musunuz?
Hekim kimliğime sesleniyorsunuz herhalde. Gerçeğinde devam eden bu sistem hekimlerin elinden saygıdeğerliğini, iş gururunu, iş sevgisini, insan sevgisini, umudunu ala ala varlığını yok ediyor.
Bunları söyleyerek kimlerden tepki alıyorsunuz? Veya “insanları hekim ve ilaçtan soğutacaklar” tenkidine ne dersiniz?
Şu ana kadar olumsuz yankı almadık, pozitif hayli aldık. Bir meslektaşımız, bizim kışkırtmamız suratından makûs muamele gördüğüne inanır da hakkımızda böyle bir nefret dalgası kabarır diye az da olsa usumdan geçirmedim değil. Ama yazdıklarımız doğru okunursa işin doğrultuyu oraya doğru gitmiyor.
Çağdaş tıbbın bugünkü en temel problemi ne?
Yazımda da belirttiğim gibi, her tarafı dökülüyor. Öteki yandan bilgim ve tecrübem çoğaldıkça çağdaş tıbbın bazı imkânlarını büyük bir zevkle, yerinde kullanmaya çalışan bir profesyonelim. Tıp pratiğinin en sıcak biçimde içindeyim. Galiba sualinizin cevabını buldum: Çağdaş tıbbın tek tek ilacı, teknolojisi, bilgi birikimi değil makûs olan. En makûs yanı teşkilatlanma, yerinde kullanma ve paylaşımı.
Sizin alanınız olan çocuk hastalıkları mevzusunda tıbbın yanlışları/palavraları neler?
Çocuk hekimliği pratiğindeki negatifliklere doğal olarak çok daha duyarlıyım. Körpe vücutları etkileyebilecek yanlışlar her insanın içini daha çok acıtır. İlaç kullanımının en azından yarı yarıya eksilmesi gerek. Muayene istemlerinin de. Ama çocukları örseleyen çoğu zaman tıbbın hekimler tarafından değil, aileler tarafından yanlış anlaşılıp uygulanması olabiliyor. Burada cemiyetsel kocaman bir yanlış var. Geçenlerde tanı koyduğumuz dört yaşında dünya şirini diyabetli kızımızın annesi, kaşla göz arasında çocuğun onca muayeneden aşınmış vücudunu “kalbim ağrıyor” dedi diye başka bir merkezde çocuk kardiyolojisine “sunmuş”, orada da ekokardiyografi ile beraber yeniden gelmişken bir sürü kan muayeneyi yapılmış. Natürel bir şey çıkmamış; o geçimli, uslu çocuk aksi, insülin iğnesine tepinen bir mahlukat haline gelmiş. Çocuğunu çok seven, üzerine titreyen, genç, çağdaş, işgüzar annenin kurbanlığı! Şöyle söyleyebilirim: İlkçağlarda yaradanlara kurban edilen çocukların yerini şimdi ‘tıp yaradanına’ kurban edilen çocuklar aldı.
KOLESTEROL MUAMMASI
Prof. Dr. Ahmet AYDIN- İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi: ‘Tıbbi mafya ucuz ve yan tesirsiz sağaltıcıları önermiyor’
“Senelerdir ‘kolesterol yüksekliğinin kalp krizi yaptığı’ iddiasıyla insanları aldatanlar, uzun zamandır bizlerin söylediği, fakat nedense tıbbi mafya tarafından yok sayılan hakikati ağızlarından kaçırdılar. Evet, ünlü tıp mecmuası New England Journal of Medicine’de yayınlanan ilaç işletmesinin desteklediği bir araştırmada ‘Kalp krizi geçiren insanların takribî yarısının kolesterolü yüksek değil, bütün tersine son derece klasik’ olduğu kabul ediliyor. Başka Bir Deyişle kavrayacağınız kolesterolü yüksek olan da, olmayan da koroner kalp hastalığı geçiriyor. Senelerdir nasıl aldatıldığınızı kavradınız mı? Ama utanmaz kolesterol lobisi bu gerçekten hareketle ‘kolesterol düşürücü ilaçları statinleri artık kullanmayın’ diyeceklerine klasik kolesterolü olanlar da bu ilaçları kullansın istiyorlar. Zira bu hasarlı ilaçların verimli bir yanı da var; cerahati eksiltiyorlar. Tıbbi mafya tamamen duygusal! sebeplerle pahalı ve bir hayli yan tesiri olan bu ilaçların yerine, ucuz ve yan tesirsiz cerahat eksilticileri balıkyağı, D vitamini, baharatlar, otlar, vb. hiç önermiyor. Evet, bunlar vicdansız. Daha fazla kazanmak için bilimi de tahrif etmekten çekinmeyerek her şeyi göze alabiliyorlar.”
FDA KOMPLEKSİ
Prof. Dr. Ahmet ÖZDOĞAN – İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi: ‘Bu gidişat öldüren ilaçlara da onay verdi’
“Sanki ilaç FDA’dan Amerikan Yiyecek ve İlaç Dairesi onay aldı mı her şey tamam, hiçbir hasarı yok. Bazı tarihsel misaller vereyim. Dietil tarz bestrol 1950-60 senelerinde düşüğe karşı kullanıldı. Bunu kullanan annelerin kız çocuklarında genital uzuv bozuklukları ortaya çıktı, kendilerinde de vajina ve serviks kanseri arkasıydı. Talidomid ilk kere 1950′li senelerin sonlarında Avrupa’da kullanılmaya başladı. Hayvan deneylerinde bir yan tesir tespit etilmedi, hamilelerde uyku ilacı olarak ve gebelik zamanında sabah bulantılarını yasaklamak için kullanıldı. Ancak gebelik zamanınca Talidomid kullanan çok rakamda annenin doğumsal özürlü bebeği oldu kol ve bacak hatayı. Posicar isimli tansiyon düşürücü ilaca FDA 1997′de onay verdi, sonra 100 hastanın vefatı kuşkusuyla 1998′de ilacı geri çekti… Tüm bu ilaçları da bazı hekim dostlarımız şuradan onay aldı, bu deneyler yapıldı diye sunmadılar mı?”
KÂĞITTAN PROFESÖRLER
Uzm. Dr. Yavuz DİZDAR – İÜ Tıp Fakültesi: ‘50 yıldır ehemmiyetli buluş yok’
“Çok değil bundan 20 sene evveline kadar, tıp işini sağlık, hastalık ve hasta çok iyi bilen hekimlerimiz vardı. Biz talebeyken öğretmenlerimiz demişti ki “Bir hekim, hasta kapıdan girip sandalyeye oturana kadar tasasını kavramazsa bir daha kavrayamaz…” Ne var ki Batı stili tıp bilimi kavrayışı, hekimliği iş ve sanat olmaktan çıkarıp yayın rakamı, Tıpta Uzmanlık Sınavıtrakya Üniversitesi Tıpta Uzmanlık İmtihanı puanı, yeterlilik imtihanı gibi birtakım sayısal bedellere bağladı… Bunlar asılsız, kâğıttan profesörlerdir; şehrimi, bilimi ve tıbbı yayın puanı ve kurultay katılım sertifikasına, hastayıysa muayenehane araştırma dosyasına indirgeyenlerdir. Olsa olsa kendi akademik hiyerarşilerini yaratırlar. Tıpta Uzmanlık Sınavıtrakya Üniversitesi tufanıyla mezun edilen hekimler, evvel diplomalı dal cehaletlerine dönüşüyor. Hekimin cehalet olduğu civarda, diploma, yayın rakamı, kurultay katılımı, yeterlilik dokümanı ve akademik titrler daha kalın, kuşe kâğıttan profesörler yaratır. Bugün tıbbın istediğiniz alanına bakın, Batı’nın söyleyebildiği yeni ve geçerli bir şey yoktur. Yakın yarıyılın en ehemmiyetli buluşlarının üzerinden en az bir 50 sene geçti. Radyoaktivitenin bulguyu 115 sene, Deoksirübo Nükleik Asit’nın belirlenmesi 50 sene eder. Bugün kullandığımız cep telefonları Nikola Tesla’nın reel buluşunun teknolojik türevidir. Birkaç tane geliştirilmiş yenilikçi ilaç dışında Batı cephesinde artık yeni bir şey yok!”
PERHİZDE ÖDENEN PERHİZ
Prof. Dr. Tebessümür HEPER – Kardiyoloji Uzmanı: ‘Zayıflayabilenlerin oranı yüzde 15’
“Kilo vermeye çalışan 21 bin 632 bireyde yapılan araştırmada kilosunun yüzde 10′unu kaybedenlerin veya son 3 yıldır en düşük kiloya erişenlerin rakamı yalnızca yüzde 15. Kilo kaybeden bu grubun yarısı da ticari bir perhiz programına, ilaç rehabilitasyonuna, kitaplara veya perhiz programlarına bağlı kalmadan zayıflamış.”
İLAÇ PAZARI
Uzm. Dr. Ali Rıza ÜÇER Işınım Onkolojisi Uzmanı: ‘Sağlıklı insanı hasta insana dönüştürüyorlar’
“Çağdaş tıbbın sağlıklı insanı hasta insana dönüştürme gayeyi her geçen gün daha sarih şekilde ortaya çıkıyor. Her sene sürekli şekilde gelişen dünya ilaç pazarı 1 trilyon dolar hududuna yanaştı. İlaç işletmeleri 2010′da dünya çapında pazarlama faaliyetleri için 91 milyar dolar tüketti. Bu tüketmenin yüzde 41′ini Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’nın 10 büyük ilaç işletmeyi hakikatleştirdi. Amerika Birleşik Devletleri’de ilaç işletmelerinin 2010′da promosyon giderleri 28 milyar doları aşmış vaziyette. Bu tüketmelerin yarıdan aşırısı asap sistemi, kalp damar sistemi ve sindirim sistemi hastalıklarının rehabilitasyonunda pazarlanan ilaçlara ait… Sanayinin dev ilaç işletmelerinin araştırmaya ayırdığı kaynaklar, pazarlamaya ayırdığının yarısı kadar. Yeni ilaç geliştirmekle zorlanan ilaç işletmeleri mevcut ilaçların pazarlamasını yoğunlaştırarak kârlarını artırmakta. İlaç satışlarını artırmanın bir öteki yolu hastalık hudutlarının genişletilmesi. Amerika Birleşik Devletleri’de muayenehane rehberlerde kolesterol eşiği 2001′de yine düşürüldüğünde kolesterol düşürücü ilaç kullanımı önerilen insanların rakamı 13 milyondan 36 milyona atladı.”
AFAKİ HAREKÂTLAR
“Sağlıkta mutasyon programının yarattığı arz patlaması: Şahıs başına sağlık kurumu başvuru rakamı 2002′de 1.9, 2010′da 4.1. Amerika Birleşik Devletleri’de 2008′de acil servis, poliklinik ve hekim muayenehanelerine müracaat etenlerin rakamı 1.2 milyar. Hastalık Hakimiyet ve Korunma Merkezi istatistiklerine göre Amerika Birleşik Devletleri’de şahıs başına yılda 4 tetkik düşmekte. Türkiye’deki şahıs başına tetkik rakamı Amerika Birleşik Devletleri’nin iki katı. OECD bilgilerine göre de 2009′da şahıs başına tetkik rakamı İngiltere’de 5, Fransa’da 4.2, İsveç’te 2.9, Türkiye’de 7.3.” “2010′da uyuyan hasta rakamı 10.5 milyon. Bunun 2.7 milyonu özel sağlık kurumulara ait. Oysa ki 2002 senesinde uyuyan hasta rakamı 5.5 milyon, özel sağlık kurumularda uyuyan rakamı 550 bindi. 2010 senesinde toplam operasyon ve cerrahi teşebbüs rakamı 8.6 milyon. Bunun 1.8 milyonu özel sağlık kurumularda uygulanmış. Cemiyetin yüzde 11.5′i her sene operasyon ya da cerrahi teşebbüsle karşılaşıyor. Bu operasyonların 5 milyonu büyük-orta ölçekli operasyonlar, 3 milyonu ufak ölçekli operasyonlar. Hiç çoğalış olmasa dahi önümüzdeki 10 senelik periyotta herkese operasyon ya da cerrahi teşebbüs yapılacak. Oysa ki 2000 senesinde toplam operasyon rakamı 1.6 milyon, özel sağlık kurumulardaki operasyon rakamı 225 bindi.”
DAHA NEYİ GÖRÜNTÜLEYECEKSİNİZ?
“Türkiye’de 2010′da 5.8 milyon MR, 7.5 milyon BT çekimi yapıldı. Özel sektörde çekilen MR ve BT rakamı 3.1 milyon 1.6 + 1.5. BT çekimi sırasında maruz kalınan ışınım göz önüne alındığında cemiyet sıhhati açısından çok tehlikeli bir gidişat söz mevzusu. Vasati her 10 şahıstan birine BT, her 13 şahıstan birine de MR çekilmiş. 10 senelik bir süreçte neredeyse cemiyetin tümüne BT çekilmiş olacak. OECD bilgilerine göre 2009′da her bin şahıstan Avustralya’da 23, Kanada’da 43, Hollanda’da 44, Fransa’da 55, Türkiye’deyse 67 şahsa MR muayeneyi yapılmış vaziyette. Oysa İngiltere Sağlık Bakanlığı 2010′da ciddi ışınım tehlikeleri sebebiyle afaki tomografileri menetti. Hiçbir semptomu olmayan sağlıklı bireylerde reklam kampanyalarıyla sanki motorlu araç tetkiki gibi check-up usulü olarak pazarlanan bilgisayarlı tomografi muayenelerinin yaygınlaşmasını kısıtlayıcı temkinler alındı.
Uzm. Dr. Uğur YILMAZ Genel Cerrahi Uzmanı: ‘Ağlasan da gülsen de hastasın!’
“Günümüzde sağlık kurumu ve sağlık kuruluşlarına müracaat eten şahısların çoğu artık hasta değil. Bu bireyler sağlık kurumulara müracaat ettiği için istatistiklere hastalanarak giriyor. Bunların bir kısmı afaki kullanılan teşhis ve rehabilitasyon usulleri sayesinde hastalık sahibi de oluyor. Sağlık Kurumularda teşhis için artık bir tetkik, steteskop, tansiyon aleti ve termometre kullanılmıyor. Hasta anamnezi ifadesi bir anlam taşımıyor. Teşhisler kullanmak istediği teşhis ve rehabilitasyon metoduna göre hekim tarafından tanımlanıyor. Bir mesele için sağlık kurumuna giden bir hastayı daha sonra müracaat mazeretinden değişik bir hastalıktan rehabilitasyon gördüğünü veya operasyon edildiğini görebiliyoruz.” “Tıp sanayisi artık yalnızca ticari ilaç ve tıbbi malzeme değil yeni hastalıklar ve tıbbi meseleler de planlayabiliyor. Akla gelen her şey ve gidişat için bir hastalık belirlenmiş. Ayağını titretiyorsan sıkıntılı bacak hastasın, çekingensen sosyal anksyete hastasın, cinsel soğukluk sürüklüyorsan erektil disfonksiyon hastasın, gülüyorsan hastasın, ağlıyorsan hastasın, fazla hareketliysen hastasın hiperaktivite, yangın çıkarmayı beğeniyorsan hastasın piroman, kanında bir maddenin ölçüyü azıcık eksilmiş veya arkasıymışsa hastasın, genlerin bir başkasına göre azıcık değişikse veya değişinim varsa hastasın, uzuvların biçimi veya hacmi değişmişse hastasın… Çağdaş tıbbın yeni hastalık listesinde yok yok.”
Kaynak: http://www.haberturk.com/saglik/haber/757292-10-yil-icinde-herkes-operasyon-olacak